Yabancılaşmanın Parodisi
Ayağı toprağa değmemiş(kumsallar hariç), ömründe hortumla bahçe bile sulamamış, asla tek fidan dikmemiş, tek bir tohum ekmemiş apartman çocukları orman yangınları konusunda sosyal medyada akıldânelik taslıyorlar zavallıca. İlkokul hayat bilgisi dersinde olsun bir şeyler öğrenememişler galiba. Ekosistemin, ormanın, flora ve faunanın ne olduğunu bilmeyen, botanik biliminden, tarımdan, hayvanların dünyasından habersiz kimseler saçmalayıp durmaktalar.
“Kızılçam ormanları da neymiş, çıra gibi yanıyorlar, yerlerine badem, ceviz, incir, nar, zeytin vb. dikelim” diye yazıyorlar, çok gülünçler ve cahiller. Bu ormanları insanlar dikmedi, ekosistem nerede neyin doğru olduğunu bilir, size sormaz küçük hanımlar, küçük beyler. Haydi dikelim deseniz de dikemezler, hepsinin mühim işleri vardır ya da gelseler de beceremezler. Ceviz ve badem sulak alanları ister, yanlarından dereler geçmelidir, öyle akarsu kaynakları Fethiye hariç o bölgede kalmadı. Ki suyu buldunuz diyelim yapay kanaletler yapsanız da kimler gidip gün aşırı sulama yapacak? Diplerinde biten otları kimler çapalayacak Cihangir burjuvaları mı? Ceviz ve badem gibi meyve ağaçlarının ormanı, habitatı olmaz, onların bahçeleri olur ama kurdu kuşu saklayacak, besleyecek bir eko sistemleri olamaz. 25 metre boyuna ulaşan Akdeniz çamlarına güneş ağacı deniyor, ışığın toprağa geçmesine izin vererek o bölgede bin bir türlü endemik bitkinin yaşamasına, bin bir türlü börtü böceğin üremesine sebep oluyorlar. Böylece arılar için de bir yaşam alanı doğuyor, bahsettikleri diğer ağaçlar arıların yaşamını destekleyemez.
Gelelim çok sempati duyulan zeytine. Zeytin bir ağaç türü değil, terminolojiye göre o bir Akdeniz makisi. Palmiye de ağaç değil, muz ve ananas da, onlar otsu bitkiler. Şaşırdınız mı? Bu sebeple zeytinlik alanlar yağışı çekmezler, sıcak olurlar. Hayatı müsamere tadında yaşayanlar, ömürlerini tadelle kıvamında geçirenler, hiç zeytinlik yangınları görmüşler mi? Nasıl ki kavunun ve salatalığın yüzde sekseni sudan oluşuyorsa, zeytin makisinin gövdesinin ve dallarının yarısı tıpkı kızılçam gibi yağdan ve gliserinden oluşuyor. 2006 yazında yaşanan aşırı kuraklıkta İspanya’daki zeytinlikler bu nedenle tutuşup yanmışlardı. O yıl Türkiye’den zeytinyağı ithal etmişti İspanya.
Yangın anında alevler zeytinin yakınlarına ulaşmadan gövdedeki yağların ısınıp genleştiğini ve dinamit gibi infilak ettiğini, şarapnel gibi parçacıklar saçtığını gördüm. Bir bitkinin, bir canlının patlaması nasıl da sürreal değil mi? Bu ekosistemi yıkmaya çalışanlar kadar, sabotaj yapanlar kadar, hobi bahçeciliği yapmaya kalkışan bu zihniyet de tehlikelidir. Nar, incir, badem gibi bodur ağaçlardan oluşan ormanlar, yeryüzünde nerede görülmüş? On binlerce hektar yangın alanlarında varsayalım meyve fidanları dikmeye kalkıştılar, bu kadar fidanı nasıl bulacaklar ve dikecekler, üstelik bakımını yapacak iş gücünü nasıl finanse edecekler? Bol keseden atıyorlar. Hem farkında mısınız, muhteremler sadece Güney Ege’nin ve Batı Akdeniz’in, tatil yaptıkları, yazlıklarının olduğu bölgelerin bitki örtüsünü düşünüyorlar. Pekâlâ Erciyes’in eteklerine, Kapadokya’ya, Artvin’e, Doğu Toroslara ne buyurulur? Ormanlar varsın yansın da Bodrum’daki sayfiyemize ulaşmasın, tüm dertleri bundan ibaret.