Ergen Bir Toplumun Pedofilisi
Yetişkin olmayı başaramayan toplumlar uç noktalarda konumlanır, ya çocuksudur ya da ihtiyar bir zihinle malûldürler. Sorumluluğu olmayan bu iki konumun süper-ego(üst-ben) denetiminin zayıf oluşundan muhatap aldığı kesim çocuklardır. Çünkü ancak çocuklara güçleri yetebilir, onlarla eşit olabilir, onları beğenirler. Hedef kitleleri de, düşmanları da, fantezileri de, kurbanları da, kısaca her şey çocuklardır.
Tabular, dogmalar, yasaklar duvarının yüksek olduğu toplumlarda duygusal zekanın düşük seviyelerde oluşu arasında bir korelasyon görüyorum. Yasakların duvarı yükseldikçe, duygusal zekâ ve içsel denetim düşmekte, kendini kontrol edemeyen, her durumda otoriteye ihtiyaç duyan, vicdani gelişimleri dumura uğramış, sürü ahlakıyla davrananlar, yasaklarla baş edemedikleri için anormal olanda çıkış ararlar. Normallerin yasak olduğu ülkelerde anormal olanda çözüm arayanların oranı artacaktır elbet.
Yetişkin bir ‘cins-i latif’ tarafından reddedilme korkusuyla baş edemeyen ergen ruhlu, duygusal zekâ yoksunu şüphelimiz, kendisine karşı koyamayacak, güç yetiremeyecek bir muhatap/kurban bulup sefil arzularını tatmin etme yolunu deneyecektir. Buraya kadar kimsenin itirazı yoktur sanırım. Ancak çocuk-sevici bir ruhu besleyen ve okşayan popüler kültürden, ortamdan, piyasadan bahsetmek istiyorum. Duygusal zekâsı güdük kalmış bir halkın ‘id’(alt-ben)ini gıdıklayan mesajlar gönderen pop kültürün, çocuksu kadınları hem arzu nesnesi hem de masum bir imge olarak sunuşu (hem nalına hem mıhına bezirgânlığı) pedofiliyi yasak bir cennet meyvesi olarak pazarlama puştluğundan başka nedir ki?
Birçok ünlünün (!) pedofilik bir imge olarak sunuluşu bu alanda bir piyasa yaratıldığı içindir.
Ergen ya da çocuksu tavırlara sahip kimseleri, herkesin hoş tutmakta yarışması, onları yetişkin olarak görmeyip “dizlerine oturacak bir çocuk” edasıyla kabul etmelerinin arka planını kurcalarsak, iç açıcı tablolar göremeyiz. Bunlar kadın ya da erkek olsunlar toplumun şımarttığı, o istemeden de ödüllendirilen, her yaptığına gülünüp geçilen, büyümeleri asla istenmeyen kişilerdir. Çünkü kimseyi reddetmeyen tutumları, herkesin hoşuna giden kolaycılıkları sefa düşkünlerinin ‘id’lerini okşar. Onları oyuncu, şarkıcı, manken, sunucu vd olarak zevkler haremine dâhil ederler. Daha ötesi bu şirinellalar köşe yazarı, şair (!), entellektüel, tv programcısı olarak piyasaya sürülüp, dergi-gazete köşelerinde, tv programlarında, reklamlarda, panellerde boy gösterirler. Hikmet sahibi “Bilge Konfüçyus” muamelesi yapılan bu cühelaların birer pedofilik imge olduğunu söylemiştim. Bu şekerellalar, konsomatris edasıyla masadan masaya gezip tozarken, kimlerin paşa gönlünü hoş ediyorlar, kimlerin bilinç dışı gıdıklanıyor bilemeyiz.
Sanat ve edebiyat çevresinin de böylesi şımarıklıklara yüz vermesini, diğer yandan çocuk hakları, çocuk ihmali ve istismarı konusunda ilgisiz kalmasını hayra alamet bulmuyorum. Garibanların hayatını, serseriliğe kurban gidenleri üçüncü sayfa haberleri olarak umursamayan elitler hangi sınıfın yazarlarıdır? Oysa edebiyatın ufuk açıcılığı ve öngörüsü, çağlar boyunca bilimin yolunu açtı. Çocuk ihmal ve istismarından psikoloji ve psikiyatriden daha evvel ilk kez bahsedenler, Victor Hugo, Emile Zola, Charles Dickens vd yazarlardı. Filozoflardan J.J. Rousseau’yu sayabiliriz. Daha sonra Jung ve Otto Rank, bu sorunu psikolojinin sorunsalı haline getirebildiler. Sanayileşmenin yol açtığı acımasızlığı Oliwer Twist romanında görürüz.
Bugün Irak’ta, Suriye’de olan hak ihlalleri ve çocuk istismarlarıyla sanat edebiyat çevremiz ilgilenmiyor. Tek bir kitap ya da film yayınlanmadı, dergilerde bahsediliyor mu, ben henüz rastlayamadım. Tüm parti, dernek, sendika, radyo-tv kanalları, dergi çevreleri de bu konularda iki kelam etmekten imtina ediyor ve hiçbir eylem yapmıyorlar. Bu söylediğimi örneğin Pelin Batu talep etse, bu çevrelerin ona her imkânı sunmakta tereddüt etmeyeceklerinin hepimiz farkındayız. Oysa kötülük, budalalık ve vurdumduymazlıktan doğuyor.
Hüseyin Kaplan