Hayat, Ölümün Paradoksu
İnsanları ölümle korkutanlar şarlatanlardır. “Her canlı ölümü tadacaktır” diyerek, insanın ölüm endişesini dindarlığa bağlayarak çıkar elde ederler. Oysa her inanç ölüme aynı gözle bakmıyor. Örneğin, Alevilikte ölmek yoktur, Hakk’a yürümek vardır, Hakk’la bütünleşmek vardır. “Senden geldik sana döneriz”, Alevilikte Tanrı ile Evren bir bütündür. İnsan gezegende yer alan dört ana elementten oluşur; ateş, su, toprak ve hava. Ömürleri bittiğinde elementlerine ayrılıp tekrar evrene (tanrıya) karışırlar. Gelinen yere gidilir. Bu, “Varlığın Birliği” dediğimiz kadim inançların temelini oluşturur.
Alevilikteki bu inanç, dünyanın ve canlıların oluştuğu Big Bang teorisiyle de uyuşur. Dünyamız evrende bir ateş kütlesi idi. Milyonlarca yıl süren meteor yağmurları suyu getirdi ve okyanuslar oluştu. Sudan aşağı yukarı iki milyar yıl sonra oksijen, dolayısıyla hava oluştu. İlk tek hücreli canlı çok hücreliliğe dönüşüp karaya çıktı. Her canlı ölümden sonra da elementlerine ayrıştı. Canlılar ölmüyor, form değiştiriyorlar, hep aynı ham madde kullanılmakta.
Varoluş ve evren paradoksal olduğu için, bizler de bu paradoksun içerisinde dönüşüp durmaktayız. Dünyanın ve evrenin bir ömrü olduğu için bizler de ölümlüyüz. Ancak, evren kendini yeniden ve yeniden gerçekleştirdiği için, sonsuzun sonsuzuncu kuvvetinin içinde var olmaktayız. Evren ezeli ve ebedi olduğu için, sonsuz defa var olduğu ve olacağı için, bizler de bu sonsuz dönüşümün içinde yer alan atomlarız belki de. Bu nedenle de ölümsüzüz diyebiliriz.
“Varlığın Birliği” fikrinin zıddı Semavi dinlerin yaratılış teorisidir. Yukarıdan süper bir tanrı “Ol” dedi ve evren oluştu. Sufîlerin inancında ise, evren ile tanrı bir ve aynıdır, mimar ile eser ayrı değildir, Enel-Hâk sözüyle özetlenebilecek hakikat budur. Enel Hâk sözünün Sanskritçesi “Om mani padme hum”; “Kendi kendinden doğan tanrı”. Varoluşun sırrı bu kadar berrak aslında.