İstismar Toplumu
İnsanların ezici çoğunluğu her zaman her yerde her koşulda sapıklardan yana taraf olmaktalar. Çünkü bilimin “anormaller” kategorisinde tanımladığı bu türleri; şiddeti, zulümü, baskıyı, otoriteyi temsil ettikleri için, ataerkil aile düzenini içselleştirmiş kimseler, ilkel zihinsel arketipleri gereği, amigdalasındaki koşullanmalar gereği, bunları korumaya geçiyor, savunuyorlar. Anılarındaki travmaları gizlemeye, beynindeki yaraların kabuklarını halının altına süpürmeye, geçmişi inkâr ederek değiştirmeye, ailedeki tacizci yakınlarını aklamaya çabalarlar.
Mazlumun yanında durmak, geçmişteki kirleri, ciğeri beş para etmez babalarını yargılamak olacağından, mağdurlara çemkirmek, ısırmak, “haşââ” demek, kendilerinde olanı karşıya yansıtma gayretkeşliği, bayatlamış savunma mekanizmaları arasında ezilmekten salça olmuş kişiliklerin dramı ayrı bir acı, ayrı bir patoloji.
Çocuk istismarcısı/tecavüzcüsü kadar onları hoş gören, görmezden gelen, aldırış etmeyen, umursamayan, ortam sağlayan, ceza vermeyen, af çıkartanlar da aynı oranda suçlu ve işbirlikçidir. Onlar da pedofili kültürünün haramileridir.
“Koskoca profesörler, generaller, siyasetçiler, gazeteciler, hukukçular, öğretmenler, mühendisler vs. nasıl oluyor da tarikat ve cemaatlerin, salya sümük ağlayan bir müezzinin ardından gidiyorlar?” sorusunu çoğu kimse soruyor, ancak duygusal istismarla çocuğunuzu yetiştirmeyin diye sürekli uyaranlara kimse aldırış etmiyor. Duygusal istismar mağduru çocuklar başkalarının suistimallerine maruz kalırlar, duygu sömürüsü çocuğun cinsel istismarına ve sömürüsüne de kapı aralar. Çocuklar tarikat yurtlarında, Kuran kurslarında tecavüze uğruyorsa, bu koşulları aileleri hazırlıyor, “Eti senin kemiği benim, hatta kemiği de senin” diyerek. Düşünün biraz, “Eti senin, eti senin, eti senin!” ne demek oluyor bu? Çocuğuma her istediğini yapma hakkını veriyorum anlamına gelmiyor mu? Karşıdaki yaratıkta nasıl bir çağrışım yapıyor bilebilir miyiz?
“Erkekler ağlamaz” diyen, güya ataerkil bir toplum, ağlayıp sızlayan, neye ağladığı da belli olmayan şeyhlerin (sorunları neyse artık) peşinden niçin kolayca koşuyor? Duygusal istismar mağduru çocuklar oldukları için, anneleri mevlitlerde ağlayarak yetiştikleri için, onların yerine ağlayan bir ‘baba’ gördüler mi yürekleri paralanıp, ciğerlerinden kan geliyor.
“Sağlıksız insan nasıl yetiştirilir?” sorusunun yanıtını, yerlere göklere sığdırılmayan o çok kutsal “Türk aile yapısı”nda arayın. Tahsili ve statüsü ne olursa olsun, herkesin ailesi ve yetişme modeli onu belirliyor. Freud ve Jung, ciltler dolusu eseri boşuna yazmadılar. Bunlar biraz okunup anlaşılsaydı ıslah olunurdu, toplumun başına böyle garabetler gelmezdi.