Nükleerle Flört
19 Kasım 2004
Her iktidar döneminde nükleer enerjiye ne çok ihtiyacımız olduğu mutlaka dillendirilir. Bu iktidar kasada para olmadığı için bu konuda gecikti bile sayılır. Çiller gibi nadide zekâlar, Refahyol hükümetinin enerji bakanı Recai Kutan gibi çok muhterem zatlar, koltuğa oturduktan sonra ilk 48 saat içinde ülkemizin nükleer enerjiye ihtiyacı olduğunu ifade etmişlerdi. Şimdi de enerji bakanımız Ergezen “2012’de nükleer santral hazır” müjdesini verdi. Ayranı yok içmeye örneği, bu fakrü zaruret içindeki memlekette üretim sektörü almış başını gidiyormuş gibi enerji ihtiyacından söz etmek, her gün kapanan fabrikaları, işyerlerini görmezden gelmek, nasıl bir bakıştır, nasıl bir zihniyettir diye kafa yoranınız var mı? Bilemem.
Mevcut termik, hidro vb. santrallerin yarı kapasiteyle çalıştığını kimse bilmiyormuş gibi nükleer santralden söz etmek ne akla hizmet etmektir? Enerjiye ihtiyacımız olup olmadığı tartışmasına girmeyeceğim. O apayrı bir mesele. Ancak, konuya sadece ekonomik açıdan baksak bile (ekolojiyi -şimdilik-bir yana koyalım) muktedirlerin her zaman gaflet ve dalalet içinde oldukları açıktır.
Bir nükleer santralın ülkemizin enerji potasına katacağı güç sadece %3’tür. Oysa iletim şebekesindeki kayıp %22’yi geçmektedir. Tüm ülkenin iletim ağının elden geçirilmesinin masrafı ise en çok 2 milyar dolardır. Siz %22’lik bir enerji artışı için 7 nükleer santral kurmalısınız ki(düşünülen sayı şimdilik budur), tek bir santralin bedeli en az 7 milyar dolardır, bu da en kaba hesapla 49 milyar dolar görünüyor, üstelik ödemeler gecikmez ve faiz binmezse. Romanya, 1986’da 7 milyar dolara sipariş verdiği bir nükleer santral ihalesinin,-bazı aksiliklerden ötürü- ancak 1996’da anahtar teslimini aldığında faizleriyle 10 milyar dolar borçlanmıştı. Hesap ortada, bir yanda risksiz, ucuz, sorunsuz bir kazanım dururken, diğer yanda bin bir türlü problem neden göze alınır? Bu zatları anneleri nükleer santralde mi doğurdu? Nedir bu nükleer sevdası?
İşin bir yüzü şöyle, herkes bilir ki, bu ülkede rüşvetin rayici vardır. Bu rayiç, %10 ile % 15 arasında değişir. Her gelen hükümet (en azılı nükleerci ANAP ve DYP idi) her işi bırakıp, bu konuyla uğraşmaktadır. Bu halkın her geçen gün daha çok borçlandığı kimin umurunda? Onlar alacakları çorbaya bakıyorlar. Bu ihalenin en az 1 milyar dolarının çorba olarak dağıtılacağı aşikâr. Kimlere dağıtılabileceği de zaten belli. Kime kısmet olacak meramıyla yanıp tutuşuyorlar, ayrıca kendilerine göre işin bir de prestiji var, seçmenin karşısında kasılmanın aracı olacak. Çok Uluslu Şirketlerin tuttuğu bir partinin sırtı bu memlekette yere gelmez. Bu nedenle siyanürcü şirket de korunuyor. Gel de flört konusunda Cemil Çiçek’e hak verme şimdi.
Mesele bu kadar basit mi, diye düşünüyorsanız, sıkı durun, daha fena olanı sona bıraktım. Konunun siyasetçilerle olan kısmı kolay ve işin teatrel tarafı, onlar tuluat yapıp bizi oyalıyor ve gerçekleri gizleme rolünü başarıyorlar. Bu devletin militerleri bölgesel süper güç olma niyetindeler. Nasıl mutlu insanlar ülkesi oluruz? sorusuyla kafalarını yormazlar. “Eğitimi, sağlığı, adaleti nasıl ıslah edebiliriz?” kaygısı taşımazlar, yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik, sokak çocukları, fuhuş sektöründeki 100 bin kadın umurlarında değildir. Onlar, süper askeri güç olma sevdası uğruna nükleer santral istiyorlar. 12 Eylül günlerinde K. Evren de nükleer santral kurdurmak için çok uğraştı, amacı nükleer silahtı, o günkü profesörler onu zor vazgeçirdiler ve nükleer enerjiyi sadece elektrik ihtiyacımız için kullanmamız gerektiği konusunda paşayı ikna ettiler.
Nükleer santral konusunda devletin en önemli sıkıntısı, teknolojinin ve uzmanların yabancı kökenli olmasıdır, bizim mühendis ve akademisyenlerin bu konudaki tecrübelerinin yeterli olamayışı ciddi bir engeldir. İstenen gerçekten enerji olsaydı, bu hiç de önemli bir sorun olamazdı, ama askeri amaçlı nükleer projeler konusunda kimseye güvenmemelisiniz. Bu nedenle Araştırma-Geliştirme amaçlı olarak kurulan Gebze ve İzmir Yüksek Teknoloji Enstitülerinin nükleer araştırmalar için kurulduğunu söylemek, belki bugün erken görülse de her şey bittikten sonra çok geç olacaktır. Diğer taraftan bitişik komşumuz Rusya, yeni bir atom silahı yaptığından söz etmişken, bu durum bizdeki atom karıncaları ajite etmiştir. NATO zirvesi İstanbul’da boş yere yapılmadı, koskoca ülkenin bir NATO üssü olacağını görmeliyiz. ABD icazet vermese, elbet bizimkiler bu tür projeleri akıllarından bile geçirmeye cesaret edemezler. Görünen o ki, bu pahalı ve tehlikeli oyuncaktan vazgeçilmiş değil, devlet bu konuda kararlı ve ısrarlı görünüyor. Bu vesileyle, Taksim parkında Bush protestosu yapanlar, şamatayı kesip ciddi olmaya çalışsınlar artık, bu ülkeyi sıcak günler bekliyor. Tüm nükleer karşıtlarını, savaş karşıtlarını, anti emperyalistleri, zorlu mücadele günleri bekliyor, herkesi hazırlıklı olmaya çağırıyorum.
Hüseyin Kaplan