Cehennem Başkalarıdır
Halk neden kurtuluş istemez, neden muhbirdir, neden karşı devrimcidir? Onlara hayatın sorunlarıyla ilgili çözüm yolu gösterenleri niçin düşman ilan ederler, niçin alay ederler? Kitaplardan, eğitimden, sağlıklı içme suyundan, çocuk aşılarından, bitten haşarattan kurtulmanın yollarını gösterenlerden, kansere sebebiyet veren asbestli toprakta yaşamamaları gerektiğini söyleyenlerden, kimyasalsız, hormonsuz tarımdan, doğal arıcılıktan bahsedenlerden neden nefret ederler, neden düşman olurlar?
Che Guevara’yı, Sinan Cemgil’i, İbrahim Kaypakkaya’yı, Deniz Gezmiş’i ihbar edenler yoksul köylüler değil miydi? Bunu cehaletle açıklamak yeterli mi sizce? Tahsilli küçük burjuvalar da karşı devrimci, muhbir, düzen yalakası, sınıf atlamacı fırıldaklar değiller mi? Sözüm ona hak arayıcı kurumlar olan sendikaların üye ve yöneticileri, egemen sınıflara karşı neden fifiler gibi kuyruk sallayıp emek cephesine ihanet etmekten vazgeçmezler, utanmazlar? Direnen namuslu kimseleri patron sınıfından evvel onlar ezmeye kalkışırlar, çemkirirler, ısırırlar, mantıklı bir sebepleri var mıdır sizce? Tüm bunları örtbas etmek için halk kuyrukçuluğu/seviciliği/fetişizmi de yaparlar arsızca. Bunlara “oportunist” deyip geçmek de oportünistliktir, o kadar basit değil dertlerimiz.
Nazım Hikmet’in “akrep gibisin kardeşim” dizesini neden hak eder yığınlar?
Çünkü yoksullar için “varoluş” bir suçtur. Var olmak, doğmak, yaşamak, yeryüzünde nefes almak suçluluk duygusu çekmelerine sebeptir. Hepsi doğduğuna pişman, ağalar beyler onlara hayat hakkı tanıyor, katletmiyorlar diye minnettardırlar. Hak aramak ne kelime! Egemenler, patronlar, canlarını bağışladıkları için, eşlerini ellerinden almadıkları için çok mutludurlar üstelik. Egemenler bu duyguyu onlara din yoluyla çoktan kazandırdılar; bu dünyada doğmuş olmanın bir günah olduğunu söyleyen hristiyan öğretisine yeryüzündeki tüm halklar inanmış ve içselleştirmiştir. Egemenler sürülerin ruh halini çok iyi teşhis etmişler, onlarda utanç, suçluluk ve korku yaratarak içlerine birer bekçi yerleştirmişlerdir. Devletler kitleleri şiddet ve suçluluk duygusuyla yönetirler, kitleler de bunu çoğaltarak birbirlerine uygularlar, herkes ötekinin polisi olur. Sartre “Cehennem başkalarıdır” demişti.
Sorumsuzca çok sayıda çocuk sahibi olurlar ve doğurduklarına düşmanca davranırlar, onlardan utandıkları için ezerler, değer vermezler. Çocukları gelecekte varsıl sınıfa başkaldıramasınlar, hak aramasınlar diye “yılanın başını küçükken ezerler”. Devletlerin şiddet, baskı ve savaş siyaseti insanların huzursuz, geçimsiz, saygısız ve sevgisiz olmalarına yol açar, eşlerini ve çocuklarını dövmelerinin sebebi de budur, çünkü ataerkil ailede baba; evdeki eli sopalı devlettir, patrondur, ağadır. Masumları patakladığı için sırtını sıvazlayan ele dikkat edin, adı hukuk olur adalet olur, vurduğu yerde güller biter.
Köylünün kan davaları da devlet istemezse olmazdı. Halk iyi geçinir ve anlaşırsa, birleşip hak arayabilir, isyan edebilir. Herkes birbirine düşman olmalı ki, efeleri de, devrimcileri de, savaş firarilerini de gönül rahatlığıyla ihbar edebilsinler. Damarlarında kan değil, ihanet zehiri dolaşanlar kendi çocuklarına da zalim ve haindirler, onların iyiliğini istemezler, “eti senin kemiği benim hatta toptan senindir”ciler sayesinde bu ülkede çocukların ve gençlerin fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik istismarı ülkeyi balçık deryasına çevirdi. Sevinin küçükler, övünün büyükler!
Haydi bakalım anneler gününüz kutlu olsun.