Militer Akademi
Akademik branşların ve uzmanlığın kökleri ordudaki branşlara dayanıyor, akademik kariyerler de ordudaki rütbelerin ve makamların taklidi aslında. Ordu ve akademi tek yumurta ikizidir, hem dünyada hem ülkemizde. Çünkü teknolojik buluşların bir çoğu savaşlarda üstünlük sağlamak üzerine kurulu olduğu için akademi ve militarizm iç içedirler. Her ne kadar geçinemiyor görünseler de militer güçler karşısında emir ve görüşlere amade duran ilim irfan(!) sahipleriyle doludur akademi dünyası.
Oysa yakın gelecekte bu dünyada akademiye gerek kalmayacak, çünkü bilginin üretimi için statükocu ve dogmatik üniversitelere, savunma için de hantal ordulara gerek kalmayacak. Nasıl bir şeyler olacağını kestirmek güç olsa da bu düzenin böyle gitmeyeceği aşikâr.
Branşlaşmanın ve uzmanlaşmanın sebebi; kimse kimsenin işine karışmasın diye bir başka alandan pek bir şey öğrenmelerine izin verilmemesi ve burnunu her yere sokma diye terbiye edilmeleriydi. Hatta kendi işlerini de yeterince bilmeyenler çoğunluktaydı, yüzme bilmeyen denizcileri, paraşütle atlamamış havacıları, silah kullanmayı beceremeyen piyade generallerini de gördüm. Benzer gülünçlüklere bilim ve eğitim dünyasında da çok rastlamışsınızdır.
Disiplinler arası çalışmalar ise 20. yüzyılın sonlarında başladı. Çünkü bilimde ve düşüncede boşlukların farkına varıldı. İnsan zihnini salam gibi dilimlere ayırıp, ontolojiyi paramparça edip, sonra evrene aval aval bakmak ‘homo sapiens’in zekâsının gerilemesine yol açıyordu.
Niels Bohr “Dünyada iki bilim dalı var, fizik ve edebiyat” diyor.
Ben de ekliyorum, Fizik + Edebiyat = Felsefedir.
İmdi yeni soru şu; Fizik x Edebiyat x Felsefe= ?
O halde sonuç neler olabilir?