“Savaş, Cehennemin Oğludur” *
Savaşlar ve darbeler, halkın ruh sağlığını ve ahlâkını bozarlar. Tarihçiler her olayı, sorunu yaz(a)mayan, devletlerin maaşlı memurları oldukları için bunlardan bahsetmez, “şanlı tarihimiz” derler, namusları maaşları kadardır onların.
Nazi dönemi filmlerinin sayesinde bunları bir nebze görebiliyoruz ama hiç üstümüze alınmıyoruz. Ankara savaşından, Çaldıran savaşından başlayarak, Çanakkale savaşına kadar Osmanlı’nın halka çektirdiği azapların haddi hesabı yok. Celalî isyanlarına karşılık halka neler yaptıklarıysa ayrı bir cehennem. Hâlâ o günlerin acıları, çileleri günümüze yansıyor ama idrak eden kim? Mübadelelerin getirdiği sorunlar, çileler günümüze yansımıyor mu?
Savaşlar ve göçler sırasında açlık, pahalılık, yağma, talan, kara borsa, istismarlar, suîstimaller, tecavüzler, fuhuş, hırsızlıklar, cinayetler alır başını gider. Çocukları köleleştirirler, masumların başlarına gelmeyen kalmaz. Ekmek sırtlanların ağzındadır. Ölecek olanlar yoksullardır nasıl olsa, kimileri de servetlerine servet katarlar.
Savaş meraklıları bunların olmasını isteyen sırtlanlardır, kana susamış mahluklar ya da onların kapı kulları cahillerdir. Nice çocuk öksüz kalmış, niceleri genelevlere satılmış, nicelerinin cenazeleri kaybolmuştur. Dünya savaşlarında Avrupa’da, yakın geçmişte Ortadoğu’da yaşananlar, hiç kuşkunuz olmasın bu topraklarda da yaşandı. Ama unutmak hoşumuza giden bir savunma mekanizmasıdır.
1917 Bolşevik devriminde Beyaz Rusların asilzadeleri İstanbul’a kaçıp rezil rüsva oldular, generaller pavyon bekçiliği, prensesler üç kuruşa fuhuş yapar olunca İstanbul’da frengi hastalığı yayılıyor ve Dr. Mazhar Osman hastalıklarla mücadele ederken küplere biniyordu. 1991’de Sovyetler dağılma kararı alınca yine benzeri yaşandı ve kızları Nataşa! olmuşlardı.
1937’de Nanking Katliamı, Japonya’nın Çin’de gerçekleştirmiş olduğu bir katliamdır. Asker, sivil, kadın, çocuk demeden yapılan bu katliamda 300.000’e yakın kişi öldürülmüş ve on binlerce kadına tecavüz edilmiştir. Şehri işgal eden Japonlar Çinli sivillere de korkunç ölümler yaşattı. Bazıları mayınlarla patlatıldı, yüzlercesi makineli tüfekle biçildi veya benzin püskürtülerek ateşe verildi. New York Times gazetesinden katliama tanık olan muhabir F. Tillman Durdin şunları söyledi: “Japonlar Nanking’i devralırken, Çin-Japon düşmanlığı tarihinde o zamana kadar yapılmış herhangi bir tür katliamı, yağmayı ve vahşeti barbarlıkta aştılar… Çoğunlukla silahsız olan ve teslim olmayı bekleyen çaresiz Çinli birlikler sistematik olarak toplandı ve idam edildi… Her iki cinsten ve her yaştan siviller Japonlar tarafından vuruldu.” Cesetler geçitler ve sokaklara yığıldığından herhangi bir doğru sayı vermek çok zordur.
Suriye savaşının, Afganistan’daki sorunların ülkemize yansımasını dahi göğüsleyemezken, bir ateş ortamının içinde olmanın ne demek olduğunu idrak edemiyorlar. Orman yangınlarıyla, sel felaketleriyle, kuraklıkla, susuzlukla baş edemeyenler, bir de şehirlerin, fabrikaların, enerji santrallerinin, rafinelerin, barajların, jet uçaklarıyla, füzelerle vurulduğunu düşünsünler, ne yaparlar? 20 yıl evvel Irak ve Afganistan bombalanırken “oh olsun” diyenlere, bugün yumurta geldi dayandı.
Jerzy Kosinski’nin Boyalı Kuş romanını okumayanlar, bu dünyada roman okudum demesinler. Günümüzdeki nice travmanın savaşlardan miras kaldığını çoğu kimse bilmez ve düşünemez. Cephede ölen dedelerinin ardından dul kalan büyük anneleri ile çoluk çocuklar ne azaplar çekmişler, Osmanlı şehit maaşı mı bağlamış, yoksa kapıya vergi memurlarını gönderip, elindeki avucundaki de almamışlar mı? Muhbirlerin, kara borsacıların, kaçakçıların, mevki makam sahibi ya da toprak sahibi, servet sahibi olarak ödüllendirildiğini bilmiyor muyuz? Bunu yazanlara dava açıldığı, kitapların toplatıldığı kimin umurunda?
* (W. Shakespeare)