Vasatın Zulmü
Doğayı ve insanı sevmeyen şizoidler, ekolojik tahribatlar ve felaketler karşısında dahi serin kanlı durabiliyorlar. Yaşama karşı yapılan hoyrat saldırılar onların üzülmesine bile sebep olamıyor. Bu ülkeye ve dünyaya, insanlığa neler yapıldığı umurlarında olmayan, çocuklarının yaşamını tehdit eden yozlaşmalara karşı zihinlerinde hiç bir tepki oluşmayan bu mutantların ruhunda tecavüzcülerin sadizmini görüyorum.
Her türlü canlıya karşı düşmanlık duyan, insanoğlunun tarihini kirleten, genleri kirli bu familyaya biyoloji özel bir ad veremedi ama psikoloji “şizoid” diye tanımlamakta. Dünya görüşü, siyasi duruşu ve inancı her ne olursa olsun, bu dünyayı mahvetmeye yönelik hamlelere karşı sessiz kalanların hatta zevk alanların ahlâki seviyesini anlamakta zorlanıyorum. İnsanoğlu suda yatan manda rahatlığıyla nasıl yaşayabilir?
Gençleri, mülksüzleri, işsizleri ve ezilenleri, bu dünyada bir köşe kapmış, bir baltaya sap olmuş, kendince bir kariyer edinmiş olanlar anlayamaz, anlamak istemezler. Kendi çocuklarını da anlamazlar, sadece “himaye ederler”. Kaybedecek “bir şeyleri” olanlardan, kurulu düzenden vazgeçemeyenlerden hiç bir şey olmaz. Bunlardan muhalif, devrimci, yurtsever, adalet savaşçısı vb. olamaz.
Menfaatçi ve bencillerden mümin, muhafazakâr, hak yoluna baş koyan mücahit de olamaz. Düzenden nemalananlardan demokrat, ulusalcı, laik ve cumhuriyetçi de olamaz.
Fakat liberal, tatlı su sol’ucanı, abdestli kapitalist, şikeci, itirafçı, pişmaniyeci, köstebek, münkir ve münafık olabilirler. Gezi’de gençliğe ve emek cephesine şike yapanların akıbetinin aydınlık olamayacağını yaşananlar gösteriyor, gösterecek. Bu dünyada hesap verilmez zannedenler yanılıyor, yanıldıklarını da anlamıyorlar maalesef. Muhalefet olmayı uyuz bir oyuna çevirenlerin sayesinde kötülüğün hükmü sürüyor bu dünyada.
1980 öncesini yaşamayan, göremeyen, yaşayıp da kıymetini bilmeyen ya da unutanlar!
Bu insan, bu hayat, bu ülke, bu dünya böyle değildi inanın. Sizler hiç bir şey göremediniz, sahici hiç bir şey yaşamadınız, hormonlu gıdalar ve hormonlu bir hayatın içine doğdunuz. Sentetik bir ülke gördünüz, sentetik ilişkiler, sentetik kitaplar, sentetik yazarlar, gazeteciler vb.
Fakat pıtrak dikeni gibi bir hukuk, siyaset ve eğitim dünyası gördünüz, allı pullu boyalı. Aslolan bu değildi. Değil o da değil, bu da değil. Hakikat; kaybettiğimiz ruhumuzdu.
Batılı entelektüeller çağımıza post-truth(hakikat sonrası) diyorlar malum, çünkü “sosyalizm sonrası dünya” demeye yürekleri yetmediği için eveleyip geveliyorlar.
İnsan, geviş getiren yeni memelidir, biliyoruz.