Politik Gevşeklik, Ticari Sağlamlık
Ticaret burjuvası, herkesle iyi geçinmeye çalışan, herkesle el sıkışan, kimsenin tavuğuna kışt demeyen yapısıyla her dönemde kayığını yüzdüren fakat çıkarlarına dokunacak en küçük zararı hazmedemeyen bir sınıftan ibarettir. İstanbul ve İzmir’in kent kimliğinde bu sınıfın renkleri ve karakteri saklıdır.
12 Eylül cuntasıyla, Anap iktidarıyla, Dyp-Shp koalisyonuyla, Dsp-Mhp koalisyonuyla ve Akp hükümetiyle her zaman araları ve gönülleri hoştu. İş çevresi istikrar isterdi, işleri yolundaydı, kârları katlanarak artıyordu. Sermayenin en özgür dönemini görüyorlardı. Sanayiciler ticaret odası üyeleri gibi kazanamıyordu. Toplu iğne bile üretmeyen bu tüccarlar inşaat sektörüne de el atmışlar, gökdelenler yükseldikçe kâr oranı çığ gibi artıyordu.
Her taraf özel okullar ve üniversitelerden geçilmiyordu. Oğulları bedelli askerlik bahanesine enteresan bir tatil yapıyordu en fazla. Aynı zamanda taviz vermez Kemalistler de onlardı. Onlar olmazsa İzmir’in dağlarında çiçekler açmazdı. Anıtkabir göz bebekleriydi. Saatler Dolmabahçe’de durmuştu.
Kamu bankalarından ilk beş yıl ödemesiz, sonra on beş yıla yayılan gülünç faizli kredileriyle paşalar gibi yaşıyor, her eve lüks modellerinden bir kaç jeep alınıyor, milyon dolara satın aldıkları villalarında zevkten sekiz köşe oluyorlardı. Nasıl olsa Filipinli hizmetçiler de üç kuruş maaşla emirlerine amadeydi.
“Ama tatlı masalımız böyle gitmeyecek görünüyor, başımızın çaresine bakmalı hayatım. Ülkeye her an şeriat filan gelir diyorlar, ne yapalım o halde? Yunanistan 250 bin euro’ya oturma izni veriyor diye Atina’da 150 bin euroluk apartman dairesine 250 papel sayıp oturma izni kopardık canımın içi. Yunan emlakçılar “Türkler bizi de bozdu” diyorlar, boş ver desinler. Kordonda görüşürüz cankuşum, öptüm bye…”