Sarı Sendikacılık Virüsü
Şu salgın günlerinde “Baskılar artıyor, hükümet bunları, şunları yapıyor, özgürlükler kısıtlanıyor” diye bir takım yakınmaları duymaya başladınız. Pekâlâ neden oluyor bunlar? İktidar neden meydanı boş buluyor ve her istediğini yapabiliyor veya sorumluluklarını yerine getirmiyor?
Sünepe, sahte ve işbirlikçi muhalefet partileri ile oportünist sarı sendikacılar bundan birinci dereceden sorumludurlar. Disk başkanı Arzu Çerkezoğlu sıradan birisi gibi demeçler verip duruyor, nasıl olsa bunları konuşmak kolay, fakat üzerilerine düşen tarihi sorumlulukları neden yerine getirmiyorlar? Madem hükümet ve işverenler fabrikalarda ve madenlerde işçilerin çalışmasını durdurmuyorlarsa, sendikalar bunu durdurabilirler. Buna güçleri var ama niyetleri yok. Greve giden işçilerin taban maaşları grev süresince üyesi oldukları sendika tarafından ödenir, fakat sendikanın kasasından bir kuruş bile harcamak istemiyorlar emekçi sever solcularımız. Birçok iş kolunda iki ay süresince üretime ara verilse sermaye sınıfının burnu sürtülür, hizaya gelirler. Üstelik bu iki ay işçilere hastalık bulaşması için atlatılacak en riskli günlerdir, emekçinin canı da kanı da herkese ucuz, fakat kaygılanan kim? Arzu Çerkezoğlu bir Tıp erbabı olduğu için bu mevzuların benden çok daha fazlasını bilir elbet.
Kesk üyeleri memurlar, Twitter’da hastag eylemleri yapadursunlar, kol gücüyle çalışanlar sefil oluyorlar, yok pahasına ölüyorlar. Bu zamanda greve gitmeyecek olan Disk ve Kesk, ne zaman greve gidecek pekâlâ? Çalışanlardan topladıkları milyonlarca lirayı böylesi kara günlerde kullanmayıp ne zaman, nerede harcayacaklar? Bizim paralarımızla herkes efelik taslıyor, rahatça dolaşıyor, konuşuyorlar ama kamuya bir faydası olacak işlerde yoklar.
Halkın avukatları cezaevlerinde tutulurken bu hukuksuzluğu görmezden gelenler, ölüm orucunda kaybedilen Helin Bölek için sessizliğe gömülenler, bugün yaşanılan şu devasa salgın karşısında halkın yanında çözüm üretebilecek mantığa ve iradeye sahip olabilirler mi? Ben de çok şey bekliyorum anlaşılan.
Bir fabrika işçisi, nasıl ki bir memur sendikasına gidip üye olamaz, yönetici olamaz ise, nasıl oluyor da bir Tıp doktoru, ülkenin işçi sendikaları konfederasyonuna başkan olabiliyor, ülke de proleter mi kalmamıştı? Eşyanın tabiatına aykırı, temayüllere ve mantığa aykırı işler oluyor bu ülkede, “Her şeyi sorgulamalıyız!” diyen sol’ucanlarımız bunu sorgulayamazlar, çünkü “O biirrr kadıınnnn…”. Sanki kadın olmasaydı, diğerlerini çok sorguladılar; tarih yazdılar.
Devletle, mevcut iktidarla anlaşmalı oynayan siyasetçiler gibi sendikacıların da birer sözleşmeli personel olup, devletle anlaşmalı proje çocuklar olduklarının farkındayız. Bu sarı sendikalar, emekçi sınıfını bir kavanozun içine doldurup ağzını kapatan mekanizmalardır. Sendikacılar da bu oyunun aktörleri oldukları sürece o koltuklarda oturabilirler. Mevki makam, şan şöhret arayışı içinde işçi sınıfının mücadele tarihine geçeceklerini zannediyorlar, elbette tarihe geçecekler ama oportünizmin tarihine. Bunları söylemeye çalıştığımızda “Aman şu kötü günlerde bunları kurcalamanın sırası mı kardeşim?” diyenler çıkabiliyor. Doğduğundan bu yana bu ülkede kara günden başka bir gün görebilen varsa söylesin. Kötü günlerin, çaresizliğin, tükenmişliğin ve teslimiyetin sebebi de bu kaz kafalılık, bu feodal mentalite değil midir?
Hüseyin Kaplan