Matematik, Filozofi, Şiir

Şiir net bir zihin ister, su gibi berrak, saydam bir ruh ister. Şiiri eskrim ve okçuluğa benzetebiliriz, hedefi vurursun ya da vurulursun. Hedefi net görmüyorsan hamle yapmazsın. Futbolda olduğu gibi “belki, acaba, hay aksi”lere, boş yorumlara yer yoktur. Siyaset futbola benzer, top peşinde koşarsın.
Edebiyat ve felsefe ise dağcılığa benzer, kolaycılığa yüz vermez, dağa aşkla tutunamayanlar çok fena düşebilirler. Dağda piknik yapanları dağcıdan, aşkta “belki” diyenleri âşıktan saymayız.

Matematik felsefesini anlamak, kozmosun ve hayatın dengelerini anlamaktır. Dünyanın suflî işlerini ciddiye alanların hoşlanmadığı bir alandır burası. Maneviyatı ve sanatı anlamanın yolu da buradan geçiyor. Pozitivist bilim bakışıyla sanat felsefesi yapmaya çalışmak bayat balık yemeye benzer.

İçten pazarlıkçılar, hesapçılar, menfaatçiler, iş bitiriciler, zihinlerinde hesap makineleri taşırlar ama duygusal zekâları yetersiz olduğundan sevgiyi de bir hesap-kitap işi olarak görürler. Oysa manevi dünyanın ve şiirin kendine özgü denklemleri, dengeleri, musikisi vardır. İnsan zekâsının mucizesi, evrenin işleyişini ve yazılımını çözen bir yazılım olmasıdır, bunu da matematikle çözüyor ve anlıyor.

Matematikten, felsefeden, şiirden korkanlar da, hayatın sürprizlerine, yeniliklere, sorumluluklara, maceralara, keşiflere, bir Ortaçağ keşişi kadar kapalı ve hımbıl ruhludurlar. Harezmi ve Hayyam sayesinde astronomi, matematik ve felsefe geliştiği için şiir de yeni bir boyut kazanmıştı. Çünkü hiçliği, boşluğu, ezeli ve ebedi olanı, sonsuzluğu düşünmeyi öğrendik. Bu da Galile’yi ve Newton’u doğurdu, onların buluşları da Rönesansı ve Sanayi Devrimini. Ve geldik bugüne…







Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir