Krizler ve Spekülasyon Memleketi
Mülteci krizi, ekonomik kriz, iklim krizi, işsizlik ve pahalılık sorunu, eğitimin sorunları, konut sorunu, gıda sorunu, şiddet sorunu, uyuşturucu sorunu, dünyada ve ülkemizde almış başını giderken, kimileri de refah toplumunda yaşıyormuşuz gibi bir rantiye oluşturma sevdasıyla herkesi gaza getirmeyi başarıyorlar.
İnşaat mafyasının ekonomik gidişata yön verdiğini herkes bilmiyormuş gibi davranıyor. Neler oluyor da emlak fiyatları artmakta? Bu evlerin duvarları gümüşten, kolonları altından, avizeleri elmastan mı acaba? Sıradan apartman dairesine milyonlarca tl isteyen zır deliler türemiş. Sanki semtleri bir Washington D.C. Herkes kara paradan nemalanma derdinde, bu gayet net. Batı kapitalist ülkelerinde kimsenin ikinci bir konutu almalarına bile izin verilmezken bizdeki bu hovardalığın nedenleri belli. Sosyalist ülkelerde zaten kimsenin konut ve barınma, ısınma sorunu yoktu, kimilerinde hâlâ bu işleyiş sürmekte. Dünyanın akıllısı biz miyiz peki?
Üretimin olmadığı bir ülkede, piyasada paranın dolaşımı için inşaat sektöründen başka çözüm yolu bulamayan müteahhit partilerinin yönettiği siyasetle, emlak spekülasyonlarıyla ancak günü kurtarırlar, fakat yarınların neler getireceği belirsiz. Bir betonarme daire almak uğruna çocuklarının yarınlarını satan makbul vatandaş bu dünyanın içine etmedi mi? Dünyamızı bitiren beton sevdası değil mi? Bir de buna yatırım denmekte. Sanki şato kuruyorlar, betonarme binaların ömrünün kaç yıl olduğu ortada, çok katlı binalarda bu ömür kat sayısal olarak kısalıyor. Her şey yalan dolandan ibaret.
Sahibinden.com sitesi ülkeyi yönetiyor, olmaması gereken bir spekülasyon rezaleti. Emlakçıların dilinde bir “yatırımlık” lafı, virüs gibi halkın diline bulaştı. Herkes birkaç emlakın sahibi oldu diyelim, sonra kim kime satacak bunları, mantığa ve iktisat kuramlarına aykırı. Dünya döndükçe topraklar, devletlerin ve halkların elinde sürekli el değiştirmiş, devletlerin bile toprağı gelip geçici, nice devletler tarihin çöplüğüne gidip haritadan silinmediler mi? En çarpıcı örneği Osmanlı İmparatorluğu değil mi? Ege adalarından, Balkanlar’dan, Kafkasya’dan gelenler oralarda evlerini barklarını terk edip geldiler, buradan gidenler de öyle. Bugün kim kimin malına çökmüş belli değil. Hazine arazisi denilenler göç eden gayrı-müslim nüfusun tapulu yerleriydi daha dün.
Ülkemizde mülteci nüfusunun şu an 8 milyona ulaştığı iddia ediliyorken ve bu sayının iklim kriziyle 50 milyon iklim mültecisine ulaşması öngörülürken, Anadolu topraklarının en az yarısının çölleşeceği biliniyorken, servet ödedikleri o taşınmazlarını yakın gelecekte Afganlılara ya da Kenyalılara bırakıp sınır ötesi, deniz ötesi ülkelere doğru yatırımcı komşularımızın yelken açacaklarını öngörmek hiç de zor değil.
Distopik romanlarda, filmlerde konu edilen felaketler dünyası boş laflar değil. Buzulların erimesiyle okyanusların 2 metre yükselmesi tüm kıyı şehirlerinin sular altında kalmasını, insanların kuzey kutbuna doğru akın etmesini getirecek. Finlandiya, İzlanda, Grönland, Kanada benzeri soğuk coğrafyaların ikliminin ılımanlaşması ile nüfus hareketliliği yaşanacak. Ama bilime aldırış etmeyen necip milletimizde ne gam? Miras kavgalarıyla birbirlerini yemeye devam etsinler bakalım. Onları emlakçılar, müteahhitler, belediye imar müdürleri, tapu kadastro müdürleri dünyanın dertlerinden, krizlerinden kurtarırlar elbet.