Yoksulluk Fobisi
“Tanrı kimseyi açlık ve yoksullukla terbiye etmesin” der rahibe Theresa. Oysa insanlar yoksulluktan korktukları kadar hiç bir şeyden korkmuyorlar. Yoksullar da yoksulluktan korkuyor.
Kadınları yoksulluktan korkuttukları için varlıklı birini seçmeye zorluyorlar ve şiddet görmelerine rağmen yoksulluk fobisi onların eşlerinden ayrılmaya cesaret edemeyişlerini sağlıyor. Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri olmayanlar belirsiz bir şeylerden korkmaktalar. Sevmediği eşlerine alıştığı konforu kaybetmemek adına katlanan ve susan adamlar gördüm. Onurunu konforla değiştirip başkalarına agresifleşen kimseler korkudan bu hale geliyorlar.
Herman Hesse, Siddartha romanında prens Budha’nın her şeyi red ederek yoksulluğu seçtiğini hatta elinde bir kaseyle dilenerek gıda ihtiyacını karşıladığını anlatır. Hint fakirleri sahiden fakir oldukları için değil, dünya nimetlerinden vaz geçmiş bu adamlar, nihilizmin bir yorumunu göstermek için öyle yaşarlar. Anadolu abdalları da yoksul yaşamayı ve dilenmeyi bir felsefe olarak kabul etmişlerdir, Sinoplu Diyojen’den kalan bir miras bu belki de.
Wittgenstein Avrupa’nın en büyük çelik karteline sahip bir ailenin çocuğu olmasına rağmen, akademik çevreyi de bırakır, her şeyi red eder, köy öğretmenliği ve bahçıvanlık gibi işlerde zaman geçirir. Bu onun anlam arayışıdır. Anlamı aramazsak bulamayız, tıpkı Simurg gibi.